Daha FazLa Bilgi iÇin
Freud ve Psikanaliz Gelişim Kuramı
Bireyin kişiliğinin gelişiminde 0-6 yaş döneminin önemli olduğu ve bu dönemdeki anne-baba tutumlarının kişiliğin gelişiminde temel olduğunu açıklar.
1. Topografik Kuram: Bilinç, bilinç öncesi, bilinçdışı. Freud’a göre insanın bilinçlilik durumu üç bölümden oluşur. Bilinç; farkında olduğumuz yaşantıların bulunduğu yerdir. Bilinçaltı (bilinç öncesi) ise bilincinde olmadığımız, ama biraz düşününce bilince çıkarabildiğimiz ya da olan ve özel bir takım tekniklerle bilince çıkarılabilen yaşantıların bulunduğu yerdir. Bilinçdışı ise bilincin dışında olan ve özel bir takım tekniklerle bilince çıkarılabilen yaşantıların bulunduğu yerdir. Freud kişiliğin büyük bir kısmının bilinç dışında oluştuğunu belirtmiştir. Psikanaliz kişinin bilinç dışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak çözümlemeye çalışır.
2. İçgüdü Kuramı: 2 temel içgüdü var. Biri cinsellik diğeri saldırganlık. Cinsellik, saldırganlık Ruhsal enerji. Ruhsal enerji kaynağıdır ve doğuştan gelmiştir. Bireyde bulunan iki içgüdü (libido – cinsel enerji ve saldırganlık) idden doğar. Ruhsal enerji, içgüdüseldir ve bir an önce doyurulmalıdır. Cinsel içgüdünün kullandığı enerjiye Libido adını vermiş.
3. Yapısal Kuram: Kişiliğin id, ego ve süperego’dan oluşan üç bölümü birbirleriyle etkileşerek bireyin davranışlarını etkiler. Sağlıklı bir kişilik gelişimi id, ego ve süper egonun olabildiğince uzlaşabilmesi ve denge içinde olması ile mümkündür.
Ø İd: Kişiliğin ilkel yönüdür. Sürekli haz aramaktadır. Gerçek dışı, karşılanması zor istek ve arzularla, bireyin içsel dürtülerinin mutlaka doyurulması gerektiği şeklinde işlevi bulunmaktadır. Doğuştan getirdiğimiz biyolojik yanımız. Cinsel saldırgan tutumuz. Yeni doğan bir bebek id yığınıdır. Haz ilkesine göre hareket eder. Ertelenmeye tahammülü yoktur. İd olmazsa yaratıcılık olmaz. Bir nevi yaşam kaynağımız. Freud kişilik gelişiminde “id”e önem verir. Kişiliğin ilkel yönüdür. Haz ilkesine göre hareket eder. Mantık dışı arzu ve istekleri temsil eder. Beklemeye tahammülü yoktur. Toplumsal kurallara uymayan, kendi istek ve arzularını ön plana atan bireyde “id” baskındır.
Ø Ego: Gerçeklik ilkesini göre hareket eder. Mantıklı yanımız. Egonun ortaya çıkışı, idin ertelenmesi engellenmesiyle ortaya çıkar. Karar egodan ortaya çıkar. Kişilik yapısının gerçeklik ilkesine göre hareket eden ve kısmen de olsa bilinçli olan bölümüdür. İdin karşı konulmaz istekleri ile süperegonun sınırlayıcı tutumları arasında arabuluculuk görevi yapar. Ego akılcı, mantıklı kişilik bölümüdür ve kişiliğin karar organı görevini yürütür. Bilince dayalı ve akılcı düşünme, İd’in isteklerine ölçü verme, id ile süper ego arasında denge kurma, süper egonun isteklerini mantıklı yapıya getirme. İd’in yapmak istediği davranışlar ile toplumun belirlediği kurallar arasındaki uzlaştırıcı, içselleştirici, dengeyi kuran bilince ego denir. Ego, kişilik yapısının kesmen de olsa bilinçli olan bölümüdür.
Ø Süperego: Çocuğun anne ve babasından öğrenmiş olduğu toplumsal kuralları gelenekleri, görenekleri, vicdan ve ahlak kurallarını içerir. Kişiliğin törel yanı. Bir lise öğretmeni, öğrencilerinden birinin başkalarının kendisi hakkındaki değerlendirmelerini fazlaca dikkate almasına bağlı olarak grup içinde kendini ifade etmekte zorlandığını gözlemlemiştir. Bu öğrencide süper ego baskın olabilir. Kişiliğin vicdan öğesidir.
Psikoseksüel Gelişim Kuramı:
Ø Oral: Çocuğa verilen bakımın niteliği, yetişkinlik döneminde kişinin bağımlılık ve güven düzeyini belirler. Bebeğin anne tarafından aşırı emzirilmesi veya memeden erken kesilmesi, güvensizlik, bağımlılık ve karmaşık duygusal yapıya yol açar. İçki – sigara alışkanlığı bu dönemi sorunlu geçirenlerde görülür.
Ø Anal: Çocuk bu dönem de kendisini ve çevresini kontrol etmeyi öğrenir. Katı ve baskıcı tuvalet eğitimi; kişilikte, yıkıcılık, kızgınlık, dağınıklık, cimrilik, eli açıklık, aşırı düzenlilik ya da düzensizlilik, saldırganlık, başkaldırma gibi sonuçlara yol açar. Tuvalet eğitimini iyi alanlar; yaratıcı, üretken, uyumlu ve aktif olurlar.
Ø Fallik: Anne-babaya duyulan sevgi, kıskançlık, düşmanlık kişiliği etkiler. Çocuğun soruları bu dönemde oldukça sıklaşır.
Ø Gizil: Ergenlik öncesi durguluk dönemidir. Çocuk cinsel konulardan hoşlanmaz ve kendisini oyuna verir. Cinsel dürtüler bastırılır ve cinsel enerji sosyal olaylara yönelir.
Ø Genital: Cinsel gelişim hızlanır, üreme sistemleri gelişir. Cinsel olgunluk gelişir. Karşı cins ile arkadaşlık kurulur. Hormonlarda değişiklik olur. Romantik ilişkiler yaşanır. Fiziksel büyüme hızlanır.
Oral
Dönem:
(0-1)
|
Ø Bu dönemde en önemli organ ağızdır ve haz kaynağıdır. Bu dönemde bebeğin beslenmesi ve emzirilmesi önemlidir.
Ø Libido kendini ağızda ifade eder. Emme cinsel içgüdü, ısırma saldırgan içgüdü kaynağıdır.
Ø Çocuğa verilen bakımın niteliği, yetişkinlik döneminde kişinin bağımlılık ve güven düzeyini belirler.
Ø Bebeğin anne tarafından aşırı emzirilmesi veya memeden erken kesilmesi, güvensizlik, bağımlılık ve karmaşık duygusal yapıya yol açar. İleri yaşlarda görülen sigara-içki bağımlılığı, aşırı yemek yeme, tırnak yeme bu dönemi sorunlu geçirenlerde görülür.
|
Anal
Dönem:
(1-3)
|
Ø Temel haz anal bölge.
Ø Tuvalet kontrolü eğitimi önemlidir. Çocuğun tuvaleti ile ilgili anne-babanın, bakıcının tutumu çocuğun kişiliğini etkiler.
Ø Çocuk bu dönemde kendisini ve çevreyi kontrol etmeyi öğrenir.
Ø Katı ve baskıcı tuvalet eğitimi; kişilikte, yıkıcılık, kızgınlık, dağınıklık gibi sonuçlara yol açar.
Ø Tuvalet eğitimi iyi alanlar, yaratıcı, üretken ve aktif olurlar. İleri yaşlarda görülen inatçılık, cimrilik, eli açıklık, aşırı düzenlilik ya da düzensizlik, özerklik, uyum, saldırganlık, başkaldırma bu dönemin bakım koşullarına göre bireylerde oluşur.
|
Fallik Dönem:
(3-7)
|
Ø Gelişim kavramının kalbi. En önemli evredir Freud’a göre.
Ø Bu dönemin en önemli haz kaynağı cinsel organdır.
Ø Çocuk karşı cinsteki anne-babaya yakınlık duyar.
Ø Anne-babaya duyulan sevgi, kıskançlık, düşmanlık kişiliği etkiler.
Ø Çocuğun soruları bu dönemde oldukça sıklaşır.
Ø Oedipus karmaşası: Erkek çocuğun bir şekilde annesine karşı cinsel bir yakınlık beslemesi, bunun kabul edilmez bir durum olması nedeniyle de babası tarafından cezalandırılacağı kaygısını yaşamasıdır.
Ø Elektra karmaşası: Kız çocukların babaya karşı cinsel yaklaşım duyması ve annenin kızacağına ilişkin kaygı durumu.
Ø Çocuk için endişe verici bir durumdur. Bu çatışmayı önlemek için özdeşirler. Ebeveynlerin hareketlerini içselleştirirler. Süperego bu dönemde ortaya çıkar.
|
Gizil/
Letans Dönem:
(7-11)
|
Ø Gizlilik, örtüklük söz konusudur. Oral, dönem, fallik, dönemlerinde geliştirilen özellikler yeniden özümsenir.
Ø Çocuk cinsel konulardan hoşlanmaz ve kendisini oyuna verir.
Ø Ergenlik öncesi durgunluk dönemidir. Geçiş, bekleyiş dönemidir.
Ø Akademik ve sosyal becerileri geliştirmeye başlar. Çocukların ilgisi ana-babadan arkadaşlardır.
Ø Oyun grupları aynı cinslerden oluşur. Çocuk cinsiyeti ile ilgili toplumsal rollerini öğrenir.
|
Genital Dönem: (11-18)
|
Ø Cinsel ilgi karşı cinse yönelir. Cinsel gelişim hızlanır, üreme sistemleri gelişir.
Ø Genç daha önceki dönemlerden kalan sorunlara uğraşmak zorunda kalabilir.
Ø Bireyin kendisine uygun kimlik seçmesi ve uygun benlik imajına sahip olmasında en kritik dönem.
|
Freud kişiliğin belirlenmesinde 0-6 yaşların önemli olduğunu belirtmiştir ilk 3 dönem (oral, anal, fallik). Freud, çocuk yetiştirmede anne-baba tutumlarının çok önemli olduğu üzerinde durmuştur.
Freud’un Kuramına Göre Bazı Bireysel Durumlar
1. Yaklaşma – Yaklaşma: Birey bazen kendisini için aynı derecede çekici iki erkeğin etkisinde kalabilir. Örneğin; bir ayakkabıcı dükkanında çok beğendiğimiz iki ayakkabıdan birini seçmek zorunda kaldığımız zaman bu türlü bir çatışmaya düşebiliriz. Liseyi yeni bitirmiş bir genç, hukuka mı tıbba mı girmek istediğini kararlaştırmada güçlük çekebilir. Çok yorgun ve aç olarak eve döndüğümüz zaman önce yatalım mı, yoksa karnımızı mı doyuralım, diye tereddüt haline düşebiliriz. Bu türlü bir çatışma iki çekici erkekten birini seçmek, ya da önce birini, sonra ötekini yapmak üzere bunları bir sıraya koymakla çözülebilir.
2. Kaçınma – Kaçınma: Sevmediğiniz, istemediğiniz iki şıktan birini seçmek zorunda olduğumuz zaman, çatışmanın ikinci bir şekli ile karşılaşırız. Karşılaşılan bu iki şıktan her ikisi de olumsuz ise birinden kaçmak öteki ile karşılamayı gerektirirse, ne yapacağımızı şaşırır ve bir bocalama ve tereddüt haline düşeriz. Örneğin hem dişimiz ağrıyor hem de dişçiden çok korkuyorsak, bir kaçınma – kaçınma çatışması meydana gelir. Bir öğrenci imtihanı yaklaşan hiç hoşlanmadığı bir dersi çalışmak veya sınıfta kalma ihtimalleri ile karşılaştığı zaman gene kaçınma – kaçınma çatışmasına düşer. Bir memur hiç sevmediği işinde çalışmak veya bunun sağladığı geliri kaybetmek tehlikesi arasında bulunabilir. Bu gibi bir durumda çatışma alanını terk etme eğilimi belirir. Örneğin, öğrenci gezmekle hayal kurmakla, memur ise, içmekle kendini avutmaya çalışabilir. Böyle bir davranış elbetteki çatışmalı durum için yapıcı bir çözüm yolu sağlamaz. Misafirliğe giden ailede genç, evde kalmak istemekte fakat babası: “ya bizimle gel ya da baba annenlere git” şeklinde yönlendirmede bulunması gibi.
3. Yaklaşma – Kaçınma: Zaman zaman aynı nesneye ya da duruma karşı birbirine zıt ikizli duyguların etkisi altında kalabiliriz. Aynı nesneye doğru hem yanaşma hem de kaçınma isteği belirebilir. Örneğin, bir bayan şişmandır; rejim yapıp zayıflamak istiyor ama öte yandan da pastayı çok seviyor. Böyle bir durumda bayan pasta karşısında yanaşma – kaçınma çatışmasına düşebilir. Diğer bir ifadeyle; birey aynı zamanda hem çekici hem de itici bir durum karşısındadır. İnsan aynı nesneye karşı hem sevgi hem de nefret duyabilir. Evinde hayvan beslemek isteyen bir çocuk hem kedi beslemek hem de kedinin bakımının çok zaman alacağı için ders çalışmakta zorlanacağını düşünmektedir.
Savunma Mekanizmaları
Ø Savunma mekanizması kullanan birey, davranışının gerçek işlevinin farkında değildir. Savunma mekanizmalarında, bu anlamda, bilinçsiz davranışlar olarak bakılır.
Ø Savunma mekanizmalarının etkisi altında, gerçeği olduğundan biraz daha farklı algılarız. Bir dereceye kadar kendi kendimizi aldatmaca işin içine girer ve böylece algılamadaki bu değişiklik bizdeki kaygı düzeyinin azalmasına yol açar.
Ø Savunma mekanizmaları kaygımızı azaltmada gerçekten etkindir ve yaşamımızda ortaya çıkan zor durumları kendimizi yıpratmadan atlatmamıza yardımcı olur.
Ø Savunma mekanizması herkes tarafından kullanılır ve normal bir davranış biçimi olarak kabul edilir.
1. Mantığa Bürünme (Bahane Bulma): Bu tip savunma mekanizması, bireyin yapmış olduğu belirli bir davranışı hafifletici mazeretler bulma biçiminde kendisini gösterir. Birey mazeretler bularak, kendi davranışlarını olduğundan daha az yanlış ya da tuhaf gösterme eğilimindedir. Örneğin, sınavda kopya çekerken yakalanan öğrenci, bu yüz kızartıcı davranışını örtbas etmek için, “herkes öğrenciyken kopya çeker” ya da “kopya çekme fırsatı veren öğretmenin dersinde kopya çekilir” gibi bir genelleme yaparak, kendi davranışını makul göstermeye çalışır. Çok para harcayarak büyük borçlar altına giren kişi, “borç yiğidin kamçısıdır” gibi bir söyleyişin arkasına sığınarak borçlanma davranışını mantığa bürür. Bu tür mantığa bürüme ve makul gösterme çabaları, bireyin kaygısını geçici olarak azaltarak, zor ve utanç verici bir durumu bireyin kolaylıkla atlatmasına yol açar. Sınav 2 Temmuzda olmasaydı kesin kazanırdım demek gibi.
2. Karşıt Tepki Geliştirme: Bu savunma mekanizması, gerçekte hissettiğiniz duyguların tam aksini yaptığınız zaman kendisini gösterir. Gerçek duygularımızı göstermek, içinde bulunduğumuz durum içinde uygun kaçmayacağından, gerçek duygularımızı zıt fakat o durum içinde kabul edilebilen duyguları göstermeye başlarsanız. Buna karşıt tepki geliştirme denir. Örneğin, öz ablanız, kocası trafik kazasında ölünce, iki çocuğunu alarak sizinle oturmak üzere yanınıza geldi. Zamanla ablanız sizin yaşamınıza karışmaya başladığını ve çocukların sürekli gürültü yaparak sizin çalışmanızı olumsuz yönde etkilediğini görüyorsunuz. İçinizde ablanıza ve çocuklarına karşı bir kızgınlık belirmeye başlıyor, ne var ki içinizdeki öfkenin farkına varınca, suçluluk hissediyorsunuz. Çünkü, kocasının ölümünden sonra ablanıza ve çocuklarına yardımcı olacak tek kişi sizsiniz. Gerçekte hissettiğiniz kızgınlığı göstermek uygun olmadığı için, kızgınlık duyusunun yerine onlara şefkat ve sevgi duygusu göstermeye çalışıyorsunuz. Şefkat gösterisi yaparak, kızgınlık duygusunun ortaya çıkaracağı kaygıdan kurtulmuş oluyorsunuz. Sevmediği bir işte çalışan birinin, çalıştığı işi seviyor görünmesi. Bilinçdışı duygu ve eğilimlerini, karşıtı olan düşüncelere dönüştürme.
3. Bastırma/Baskı (Unutma): Bazı düşünceler bizde derin kaygı doğurabilecek potansiyele sahiptir. Örneğin, her an bir nükleer savaşın ortaya çıkma olasılığı bu tür bir düşencidir. Amerika’nın Kaliforniya Eyaleti sürekli depremlerin olduğu bir bölgedir. Bu bölgede ortalama her otuz yılda bir son derece şiddetli deprem olduğu saptanmıştır. Böyle bir depremde binlerce insan yaşamını kaybedebilir. Televizyon, radyo, gazeteler ve hükümet yayınları sürekli olarak vatandaşları depreme hazır olmaları için uyardıkları halde, büyük bir kitle, sanki böyle bir olasılık hiç yokmuş gibi hareket eder. Bizde derin kaygı uyandırabilecek böyle düşünceleri bilinçaltına iterek bastırırız. Böylece olumsuz düşüncenin etkisi altında ortaya çıkabilecek kaygıyı önlemiş oluruz. Ölüm olayını çoğu kere hiç düşünmeyişimiz de, bastırma türünden bir savunma mekanizmasına örnek olarak verilebilir. İnsanların ölümlü olduğunu bildiğimiz halde biz davranışlarımızı, planlarımızı sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaparız. Oldukça yaşlı insanlarda sık sık gözlenen para biriktirme ve kimseye yardım etmemek gibi durumlar, ölüm düşüncesini bastırma davranışına örnek olarak verilebilir. Korkulan, utanılan ya da kaygılanılan durumlardan kurtulmak için, onları unutma eğilimi içine girilir. Unutulmak istenen durumların farkına varılmadan bilinçaltına itilerek unutulmasına bastırma denir. Örneğin, bir borçlunun borcunu ödemeyi unutması. İstenmeyen duygu ve düşüncenin bilinçten uzaklaştırılması.
4. Yansıtma: Bireyin kendisinde bulunan kusurları başkalarında görme davranışına yansıtma adı verilir. Başkalarına hiç yardım etmeyen ve sürekli kendi çıkarını gözetleyen bencil biri, “herkes kendi başının çaresine bakıyor, kimse bir diğerine yardım eli uzatmıyor” diyerek, etrafındaki kimseleri suçlar. Birey, yansıtma yoluyla kendisinde bulunan olumsuz yönleri “zorunlu ve gerekli” imiş gibi gösterir. Kendisinde bulunan kötü özellikleri başkalarında görerek birey kendini, olumsuz özellikler açısından başkalarından farklı görmez. Birey yansıtma davranışında bulunarak, “ne yapayım, herkes böyle, ben de böyle olmak zorundayım; böyle davranmam yaşamın zorunlu bir sonucu, benim elimde olan bir şey yok” mesajını verir. Sınavda düşük not alan öğrencinin öğretmeni suçlaması ya da yeterli olmayan bir öğretmenin öğrencilerin ilgisizliğini neden olarak ileri sürmesi. Feride’nin bitirmek zorunda olduğu ödevini bitiremeyince, bunu kardeşine mal ederek, “senin yüzünden ödevimi bitiremedim” şeklinde suçlaması. Kendisinden kaynaklanan nedenlerle herhangi bir işte başarısızlığa uğrayan birinin, başkalarını sorumlu görmesi.
5. Özdeşleşme: Birey kendinde bulunan özellikleri özenilir bulmadığı zaman, kendisi olmaktan çıkıp, istediği özelliklere sahip başka biriymiş gibi kendini algılamaya ve davranmaya başlar. Kendisini bir başkasının yerine koyma ve davranma eğilimine, özdeşleşme adı verilir. Çirkin bir kız, kendini beğendiği bir film artistiyle özdeşleştirerek, o artist gibi giyinip, süslenerek çirkinliğini unutur. Genç bir erkek, mahallenin kabadayısıyla özdeşleştirerek bedenini zayıflığının doğurduğu kaygının üstüne çıkar. Belirtilen örnekler, bireylerin kendilerindeki özellikleri beğenmeyip, sanki başka biriymiş gibi hareket etmeleridir.
6. Yer Değiştirme: Bizde kaygı uyandıran sorun, gücümüzün yetmediği bir kimse, yada denetimizin altında olmayan bir olaysa, kaygımızı veya kızgınlığımızı gücümüzün yettiği bir kimseye yöneltiriz. Ofisteki müdüre kızan memur, öfkesini evdeki karısına boşaltır. Memurun karısı, kocasına ifade edemediği kızgınlığı denetimi altında olan, gücünün yettiği çocuklarını azarlayarak ifade eder; çocuk da evdeki kediyi ya da köpeği tekmeler. Böylece birey gücünün yetmediği kimseyle mücadele etmenin doğuracağı kaygıdan kendisini uzaklaştırmış olur. Bireyin öfkesini, öfkelenmesine neden olan varlıktan değil de başka bir varlıktan çıkarmayı çalışmasıdır. Bir psikolojik araştırmada psikologlar denekleri uykusuz sigarasız, yemeksiz bırakmışlardır. Deneklerin doğrudan doğruya araştırmacılara saldırmayıp öfkelerini başka nesnelere yönelttikleri; çirkin, korkunç, parçalanmış insan resimleri çizip bunlara “psikologun” adını taktıkları gözlenmiştir.
7. Yüceltme: Toplumsal yönden kabul edilmeyen saldırgan veya cinsel eğilimler, yüceltme mekanizması aracılığıyla biçim değiştirerek toplumun kabul edebileceği alanlarda ifadelerini bulurlar. Örneğin, sürekli dövüşmek ve başkalarına “posta koymak” isteyen kişinin bu davranışı, bekçi ya da polis olduğu zaman görevinin bir parçası olarak görülür. Engellenmiş fizyolojik güdülerden kaynaklanan gerginlikten kurtulmak için toplumun kabul edebileceği sosyal alanlara yönelik etkinliklerde bulunmaktır. Örneğin, sevgisine karşılık bulamayan bir gencin duygularını şiire dökmesi.
8. Hayal Kurma: İçinde bulunulan durum kaygı uyandıran bir durumsa, hayal dünyasına kaçıp orada daha hoş bir durum içinde kendimizi düşünerek, içinde bulunduğumuz durumun ortaya çıkardığı kaygıdan kurtulmuş oluruz. Bireyin çatışmalarını ya da engellenmiş arzularını hayalinde çözmeye çalışmasıdır. Örneğin; seyircilerin beğenisini kazanamayan bir sanatçının, kurduğu hayalde kendisini çok beğenilen bir sanatçı gibi görmesi. Arzuları engellenmiş birinin, arzularının gerçekleşmiş olduğunu düşlemesi.
9. Telefi Etme (Ödünleme): Kendimizi zayıf gördüğümüz bir alandaki eksikliğimizi,
kuvvetli olduğumuz başka bir alandaki eksikliğimizi, kuvvetli olduğumuz, başka bir alandaki başarıyı örtme çabasına telafi denir. Biyolojik yapının, belirli konulardaki başarılı olma isteğini karşılamaya elverişli olmaması nedeniyle oluşan, yetersizlik duygusundan, başka alanlarda etkinliklerde bulunarak kurtulmaya çalışmaktır. Örneğin, atletizmde başarı gösteremeyen bir gencin kendini voleybola vermesi ya da derslerinde yeterli derecede başarılı olamayan bir öğrencinin dikkati, sınıf içindeki yaramazlıklarıyla çekmeye çalışması. Zihinsel yetenekleri kısıtlı olan bir kimse spor alanında büyük başarılar kazanarak bu eksikliğini giderebilir. Bireyde üstün olma ve hükmetme arzusu çeşitli engellerle karşılaşınca umutsuzluk başlar. O zaman kişi, bu durumdan kurtulmak için tüm gücünü üstünlük sağlayabileceği başka bir alana yönelir. İyi resim yapamayan birisinin müzikte başarılı olması.
10. İnkar Etme (Yadsıma): Varolan asıl gerçekler yerine, gerçekdışı başka kabullenişler, başka düşünce ve durumların konmasıdır. Birinci olmaya alışmış bir sporcunun birinci gelemediği bir yarışmada sonucun değerlendirilmesinde mutlaka bir hatanın yapıldığını düşünmesi.
11. Pollyanna Davranışı: Her başarısızlık ya da hoş olmayan bir durumda iyi bir yan görme eğilimidir. Örneğin, otomobiliyle kaza yapan birisinin “iyi ki kimse yaralanmadı” demesi. Yaşamında umduğu başarıyı sağlayamayan birinin, bunda da bir hayır vardır demesi.
12. Gerileme (Çocuksu Davranış): Davranışların çocukluk ya da gençlikte duygusal gelişme dönemlerinde geri dönmesidir. Sorunlar karşısında bu yola başvuran birey çocukluk yaşantısının tutum ve davranışlarını benimseyerek, o yılların dirlik düzenlik içinde olan, anlayış gören dönemini yeniden yaşamak ister. Bir bayanın üzüldüğü, zorlandığı bir olay karşısında ağlaması gibi.